Mütevazı kişiliği ve kentine yönelik duyguları ile takdir edilmesi gereken bir isim Ebru Özdemir. Limak Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Özdemir, holdingin ikinci kuşak yöneticilerinden biri. Özdemir’in Ankara’ya ilişkin hayalleri gerçekleşirse, kentimizin çok daha keyifli bir yere dönüşeceği kesin...
LİMAK Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Özdemir, Türkiye’yi dünyada zirvelere taşıyan yurt dışı müteahhitlik hizmetlerini gerçekleştiren Ankara kökenli inşaat firmalarında son yıllarda görmeye alıştığımız ikinci kuşak yöneticilerin başarılı bir örneği, Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliğinin ardından ABD’de işletme mastırı yapan Özdemir, babası Nihat Özdemir’in Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Limak’ta çalışmaya başladıktan sonra Mey İçki’nin satışı, Sabiha Gökçen Havalimanı işletmeciliği gibi çok başarılı projelere imza attı.
Yoğun iş temposuna kısa süre önce anneliği de sığdıran Ebru Özdemir Ankara’yı hakkını vererek yaşayanlardan. Özdemir’in Ankara’ya ilişkin hayalleri gerçekleştiğinde, Başkentin daha keyifli bir kent olacağından emin olabilirsiniz.
İstanbul’da Eczacıbaşı, Sabancı gibi aileler kültüre, sanata destek verirken, Ankara’da varlıklı ailelerin kurumsal bazda destek vermediği söylenir. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
Biz onu aslında Ankara Film Festivali’nde yapmaya çalıştık. "Biz Ankaralıyız ve Ankara’da kazandıklarımızı Ankaralıya verelim" düşüncesiyle destekledik.
İki yıl önce Ankara Film Festivali’nde yaşanan bazı tatsızlıklardan sonra kırgınlık mı oluştu sizde?
Kırgınlık oluştu demeyelim... Sinemayla ben kişisel olarak çok ilgileniyorum. Film festivallerini yurtdışında da takip ediyorum. Cannes Film Festivali, Amerika’da Sundance, Venedik, İstanbul Film Festivali’ni takip ediyorum. Boğaziçi Üniversitesi’nde olduğum günlerden beri İstanbul Film Festivali’nin çok büyük bir destekçisiyim. İyi bir sinema izleyicisiyim diye düşünüyorum. İstanbul’da Beyaz Lale’yi kişisel olarak destekliyorum. Bu sene İstanbul Bienali’ne de şirket olarak destek verdik. Genel destekçisi olduk.
"CSO’YU DESTEKLİYORUZ"
Fakat Ankara Film Festİvali’ne çok uğraştık; hem maddi, hem manevi olarak. Şirkette çalışan arkadaşlarımızla işten sonra oturup festival broşürleri hazırladık. Sponsorları ziyaret ettik. Birçok firmayı gruba kattık. Sonra festival yönetim kurulu bunu çok daha ileriye götürelim ya da yapalım hissinde değildi gibi geldi. Sonuçta bunlar da istekle olan şeyler.
Şu an Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı destekliyoruz. Herkes mutlu. Geçen sene konser yaptık. Doğuş Grubu sponsor oldu. Konser salonu çok güzel bir şekilde yenilendi. Sandalyeler, koltuklar, akustik vs. Her şey çok iyi hale gelmişti. Şimdi bir miktar fona ihtiyaçları oluyor. Onu veriyoruz. Böylece daha iyi şeyler geliyor. Şimdi CSO ile konser bazında programımız var. Bu sene de 5-6 konser yapacağız. ANAÇEV’le çok ciddi çalışmalar yaptık. Son iki senedir Yıldırım Mayruk defileleri yapıyoruz Ankara’da. Onun sponsorluğunu yapıyoruz. Resim Heykel Müzesi’nde bir konser yaptık. Pembe Köşk’te bir başka defile yaptık ANAÇEV ve İnönü Vakfı ile. Bu projelerin bir parçası olmaktan son derece hoşnutuz. Çok ilgili olduğum için bunları ben yürütüyorum.
Sinemaya ilginiz nereden geliyor?
Öğrencilikten beri var. Sinemadan önce klasik müziğe vardı aslında. Lisede dayım her cumartesi sabahı CSO konserlerine götürürdü, Üniversite için İstanbul’a gidince sinema festivallerine gitmeye başladık. Sinema benim kişisel ilgim.
"YAPIMCI OLARAK FİLM ÇEKMEK İSTİYORUM"
Sanırım ilginin ötesinde sinema projeniz de var? Sinema projesi hep yapmak istiyoruz da daha olmadı. Düşündüğünüz bir proje var mı? Daha bir şey düşünmüyorum. Çok iyi gişe yapan Türk filmleri çevriliyor artık. Ben ancak yapımcı olabilirim. Arkadaşlarım var sektörde. Epey bir senaryo okudum aslında ama yoğun bir dönemimdi, adım atamadık. Bu tabi benim kişisel bir İlgim. Şirket olarak film sektörüne adım atacağız diye bir şey yok.
"RESME TİCARİ OLARAK BAKMIYORUM"
Sizin çok güzel bir resim koleksiyonunuz da var.
Başlangıç safhasında denilebilecek bir koleksiyonum var, yirmiden fazla sanatçıya ait 300 dolayında resmim var. Bir gün Sedat Ergin’in evine gittiğimde çok güzel bir Mübin Orhon gösterdi; "Bak, resim bu işte" dedi. Sonra Ankara’da Galeri NEV’e gidip gelmeye başladım. Sonra yavaş yavaş okuya okuya insan daha çok sevmeye başlıyor. Yurtdışında sanat fuarlarına gitmeye başladım. Bakıyorum gazetelerde "Benim resmim şu kadar değerlendi" gibi konuşuyorlar. Ben hiç öyle bakmıyorum. Bu tamamen zevk aldığım için uğraştığım bir şey.
Burhan Doğançay’ın Mavi Senfoni’sinin 2 milyon 200 bin liraya satılmasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok spekülatif bir tartışma. Bir sanat eseri borsa gibi değerlendirilemez. Ben bunların çok dışındayım. Dediğim gibi hep kendi çapımda bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Çok büyük bir oyuncu olmak istemiyorum. Ticari olarak bakmıyorum. Bu tamamen bir zevk, hiç ticarete karıştırmak istemiyorum.
"KEŞKE BİR MÜZE YAPABİLSEM"
Resimlerinizi toplu olarak sergilemeyi düşünüyor musunuz?
Ben zaten ne yaparsam Ankara’da olacak. Keşke bir müze projesi yapabilsem. İki hayalim var. Biri sinema filmi, biri de resimleri sergileyebileceğim, genç sanatçıların resimlerinin yer alacağı bir sanat platformu düzenlemek, yapabilirsem çok mutlu olurum.
Peki Ankara’da bir sanat merkezi olsa nereye yakışır sizce?
Bence Kale tarafına yakışır. Ulus çok güzel semt. Önümüzdeki 5 sene içinde yapmamız lazım. Belki daha önce olur ama tabi bu benim kişisel hedeflerim.
Her şehrin bir eski şehri, old town’u var. Ankara’nın da Kale semti var ama orası yavaş yavaş gelişiyor. Koç Çengelhan’da güzel bir müze kazandırdı. Ankara’nın old town’unun da gelişeceğini düşünüyorum ama biraz yavaş gidiyor. Mesela İstanbul’da Galata’da herkes yaşamak istiyor. Tarlabaşı’na kentsel dönüşüm yapılacak. Ankara’da da öyle bir şey olması gerek.
Ankara’da hiç sıkılmıyorum
Fırsat bulunca Ankara’da nerelere gidiyorsunuz?
Kendi başıma çıkıp dolaşmayı çok seviyorum. Kale civarında dolaşmaktan çok keyif alıyorum. İnşallah orası bir cazibe merkezi haline gelir. Eymir’de dolaşıyorum, Tunalı Hilmi Caddesi’ni çok seviyorum. Filistin, Arjantin Caddesi çok hareketlendi. Hiç sıkılmıyorum Ankara’da. O kadar çok yapılacak şey var ki. Ankara’da çalışmaktan da çok memnunum. Ankara’nın bir düzeni var. Gelecek için de çocuk büyütürken Ankara’da büyümesini, İstanbul’da büyümesine tercih ederim. Çok arkadaşımız var, ortam güvenilir. Kavaklıdere Sineması’nın kapanmasına üzüldüm. Keşke tekrar canlandırılsa. Çünkü şehir kültürünün en önemli unsurlarından birisi bu tür yerler. Ankara’da derin bir tarih, kültür var, biz de bu şehrin fertleri olarak bir şeyler yapmalıyız.
Beş yıldızlı otelleriniz var ama seyahatlerde beş yıldızlı otellere gitmediğiniz doğru mu?
Daha çok küçük ve özel otelleri tercih ediyoruz. Yurtdışına gittiğimizde de mümkünse eski şehir otellerini tercih ediyoruz. Beş yıldızlı oteller çok daha büyük, çok iş oteli gibi oluyor. Onları hiç sevmiyorum. Bazıları çok kalabalık oluyor. Ben daha özel hizmet alabileceğimiz yerleri tercih ediyorum. Daha sıcak, hizmet daha özel. Önemli olan yeri güzel olsun, ufak olsun, özel olsun.
Yurt dışına giden en kısa yol Ankara’nın en büyük problemlerinden birisi yurt dışına doğrudan uçuş imkanının olmaması, İstanbul aktarmalı uçuşlarda çok zaman kaybedilmesi. Siz de bu zorluğu yaşıyor musunuz?
Tabii ki aynı sıkıntıyı ben de yaşıyorum. Bir ara Londra’ya, Viyana’ya direkt uçuşlar vardı, hiç zaman kaybetmeden uçabiliyorduk. Şimdi onu da kaldırdılar. Habire İstanbul’a gidiyoruz, aktarma için saatlerce bekliyoruz. Ancak bizim Sabiha Gökçen Havalimanı o konuda Ankara’yı oldukça rahatlatacak. Çünkü bizim transit zamanlarımız daha kısa, 45-50 dakika. İç hatlar ve dış hatlar aynı terminalde. İç hatlardan dış hatlara geçmek kolay oluyor. Sabiha Gökçen’den dış hatlarda uçan şirket sayısı Türk Hava Yolları’nın da katılmasıyla 34’e yükseldi. Avrupa ve dünyanın belli başlı tüm merkezlerine uçuşlar var. Sadece THY bile Amsterdam, Berlin, Moskova, Hannover, Köln, Londra, Stutgart gibi kentlere uçuyor.